Tahmini Okuma Süresi: 15 dakika

Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 26.05.2017 tarihinde gerçekleştirilen final pratik çalışmasıdır.

OLAY I

İzmit’teki müşterilerinin siparişi üzerine, yeni model fotokopi ve faks makinelerinden almak isteyen Hasan, İstanbul’da ofis malzemeleri satan Emin ile yirmisi renkli olmak üzere toplam kırk adet dijital fotokopi makinesi ile elli adet faks makinesinin en geç 03.10.2012 tarihinde teslim edilmesi konusunda anlaşmıştır. Bunun üzerine Emin, Karaköy’de elektronik ithalat ve ihracatı yapan Kerim ile 25.09.2012 tarihinde bir sözleşme yapmış ve bu sözleşmede Kerim’in, yirmisi renkli olmak üzere toplam kırk adet dijital fotokopi makinesi ile elli adet faks makinesini 01.10.2012’de teslim edeceği kararlaştırılmıştır. Buna karşılık Emin, adedi 300 TL olan faks makinelerinin bedelini hemen; adedinin, renkli olanlarda 1500 TL, renksizlerde ise 1000 TL olduğu fotokopi makinelerinin bedelini ise, kararlaştırılan teslim tarihinden iki gün sonra ödeyecektir. Kerim, kendisine 500 TL ödediği bir nakliyeci ile kararlaştırılan tarihte makineleri almaya gelen Emin’e, makineleri ancak bir hafta sonra teslim edebileceğini söyler.

27.09.2012 tarihinde Emin, Eminönü’ndeki bir satıcı olan ve faks makinesinin adedi için 200 TL, fotokopi makinelerinin her iki türdeki adedi için 1000 TL fiyat biçen Nami’nin teklifini, sözleşmeyle bağlı olduğunu düşünerek reddetmiştir.

Hasan’la yaptığı sözleşmede makinelerin taşıma masraflarını üstlenmiş olan Emin, 28.09.2012 tarihinde Öz Nakliye Şirketi ile sözleşme yapmış ve cayma parası olarak 700 TL vermiştir. Buna göre taşıma, makinelerin teslim tarihi olan 01.10.2012’de yapılacaktır. İşlerin yığılması nedeniyle taşıma işinin ancak 03.10.2012’de yapılabileceğinin bildirilmesi üzerine Emin, iki günlüğüne kiraladığı depo için 1500 TL öder.(Kerim’in teslimi zamanında yaptığını varsayınız).

SORULAR

Kerim’in makineleri kararlaştırılan tarihte teslim etmemesinin hukuki sonucu nedir? Bu durumda Emin’in sahip olduğu hukuki imkânları, koşullarını da belirterek açıklayınız. Aynı nitelikteki makineleri 70.000 TL’ye satın almak zorunda kalan Emin’e hangi seçimlik hakkını kullanmasını önerirdiniz?

Kerimin malları kararlaştırılan tarihte teslim etmemiş olmasını temerrüt çerçevesinde değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu durumda temerrüdün gerçekleşip gerçekleşmediğini bulabilmek için temerrüdün koşullarını inceleyelim.

  • Borç Muaccel Olmalı
  • Borcun İfası İmkânsız Olmamalı
  • Kural Olarak Alacaklı İhtarda Bulunulmalı

Üçüncü seçenek Borçlar Kanununda düzenlenmiş olan genel kuraldır.1 Ancak kanun maddesi hangi koşullarda ihtara gerek olmayacağını da düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre:

  • Borcun ifa edileceği gün belirlenmişse bu günün geçmesiyle,
  • Haksız fiilde fiilin işlendiği tarihte,
  • Sebepsiz zenginleşmede zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte,

Borçlu, alacaklının ihtarına gerek olmaksızın temerrüde düşer.

Somut olayda sözleşmenin 25.09.2012 tarihinde kurulduğunu görmekteyiz. Bu durumda belirli vadenin varlığından söz etmek mümkün. Belirli vadenin olduğu durumlarda ihtara gerek yoktur. Tarihin gelmesiyle birlikte borçlu temerrüte düşmüş demektir.2 3

Somut olayda ki akit tam iki tarafa da borç yüklemekte (synallagmatic contract) olduğundan alacaklının kullanabileceği bazı hakları vardır:

  • Aynen İfa Talebinde Bulunmak ve Gecikme Tazminatı Talep Etmek4
  • İfadan Vazgeçmek ve Olumlu (Müspet) Zararların Tazminini İstemek
  • Sözleşmeden Dönmek ve Olumsuz (Menfi) Zararların Tazminini İstemek5

Normal şartlar altında yukarıda yer alan ikinci ve üçüncü seçimlik hakkın kullanılabilmesi için ek süre (mehil) verilmesi gerekmektedir. Ancak TBK m.124 mehil verilmesine gerek olmayan halleri düzenlemiştir. Buna göre:

  1. Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa.
  2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa.
  3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa,

Bu seçimlik hakların kullanılması için ek süre verilip verilmeyeceği (mehil) olayda ki vadenin türüne göre tespit edilecektir.6 Somut olayda belirlenebilir bir vade olduğundan ilk bakışta mehil verilmesi gerekir şeklinde düşünülebilir ancak TBK m.124’te yer alan düzenlemeye dayanarak “ancak bir hafta sonra teslim edebilirim.” İfadesinden yola çıkıldığında ek süre verilmesinin anlamsız olacağı, borçlunun ifada bulunmaya zaten niyeti olmadığı, borçlunun hal ve tavırlarından sadece süreyi uzatmaya çalıştığı düşünülerek mehil verilmesine gerek olmadığı sonucuna varılmalıdır.

Şimdiye kadar yaptığımız açıklamaları toparlayarak somut olaya uygulamamız gerekirse “Emin’in ihtar çekmesine gerek olmaksızın kanunda bahsedilen şartlar gerçekleştiğinden borçlu Kerim temerrüde düşmüştür. Bu durumda Emin alacaklı olarak seçimlik haklarını kullanabilir. Ayrıca olayda TBK m.123 uyarınca istisnai bir durum olduğundan mehil vermesinde de gerek yoktur ancak derhal7 seçimlik haklarını kullanacağını borçluya bildirmelidir.” Şeklinde bir açıklama yapabiliriz.

Bu bilgiler ışığında Emin’in hangi seçimlik hakkını kullanmasının daha uygun olacağını inceleyelim. Öncelikle olumlu (müspet) ve olumsuz (menfi) zararın ne olduğunu açıklamakta fayda var.

Olumlu (Müspet Zarar): İfanın yapılmış olması halinde ki hukuki durum esas alınarak tespit edilir. “Sen adam olsaydın da borcunu doğru düzgün, zamanında ifa etseydin ben de şimdiki x liralık zarara uğramayacaktım. Borcunu ifa etmediğin için bak ne hallerdeyim.” Bakış açısı ile bulunabilir. Ayrıca gecikme tazminatının olumlu zarar kalemi olduğunu belirtelim.

Olumsuz (Menfi Zarar): Sözleşmenin hiç yapılmamış olması halinde ki durum esas alınarak tespit edilir. Başka bir ifadeyle sözleşmeye güvenilerek yapılan zarardır. “Seninle yaptığım bu sözleşmeye güvenerek normalde hiç yapmayacağım şeyleri yaptım, çeşitli fırsatları kaçırdım. Sen hayatıma girmeseydin ve seninle bu sözleşmeyi yapmasaydım ben manyak mıyım ki bu zararları yapayım? Keşke sana hiç güvenmeseydim.” Bakış açısı ile tespit edilebilir. Kısaca sözleşmenin kurulamaması ya da geçerli olmaması sebebiyle uğranılan zarardır.

Somut olayda 27.09.2012 tarihinde Emin’in daha önce akdettiği sözleşmede ki malların aynılarını daha uygun bir fiyatta alabileceği bir teklif aldığı görülmektedir. Emin de yukarıda açıkladığımız üzere “Daha önce yaptığım sözleşmeye güvendiğim için yeni bir sözleşme yapmama gerek yok. Ama Nami’nin de teklifi çok cazipmiş he. Eğer daha önce bir sözleşme yapsaydım bu fırsatı normalde kaçırmazdım.” Bakış açısı ile hareket ederek Nami’nin teklifini reddetmektedir. Bir başka ifadesiyle Emin “daha iyi bir sözleşme yapma fırsatını” kaçırmıştır. Daha sonra da Kerim makineleri teslim etmeyeceğini söylemiştir.

Eminin Kerim ile yaptığı sözleşmenin değerini hesaplayalım.

Tanesi 300 TL’den 50 adet faks makinesi için toplam meblağ: 15.000 TL

Tanesi 1500 TL’den 20 adet renkli fotokopi makinası için 30.000 TL

Tanesi 1000 TL’den 20 adet renksiz fotokopi makinası için 20.000 TL

Genel Toplamda 65.000 TL

Değerinde olan bir sözleşme yapılmıştır.

Sözleşme ye konu olan mallar zamanında ifa edilseydi Emin aynı nitelikteki makineleri 70.000 TL’ye almak durumunda kalmayacaktı. Bu durumda Emin’in uğramış olduğu bu 5.000 TL’lik zarar, müspet (olumlu) zarardır.

Eğer ki Emin Nami’nin teklifini kabul ederek kendisiyle bir sözleşme yapsaydı bu durumda:

Tanesi 200 TL’den 50 adet faks makinesi için toplam meblağ: 10.000 TL

Tanesi 1000 TL’den 40 adet fotokopi makinesi için toplam meblağ 40.000 TL

Genel Toplamda 50.000 TL

Değerinde bir sözleşme yapmış olacaktı.

Emin, Kerim ile yapmış olduğu sözleşmeye güvenmeseydi ve Nami’nin teklifini kabul etseydi aynı nitelikte ki malları 70.000 TL’ye almak zorunda kalmayacaktı.  Bu durumda Emin’in sözleşmeye güvenerek uğramış olduğu bu 20.000 TL’lik zarar menfi (olumsuz) zarardır.

Bu hesaplamalardan yola çıkarak Emin’in temerrüde bağlı seçimlik haklarından sözleşmeden dönme ve menfi zararlarının tazmini hakkını kullanması gerektiğini söylememiz mantıklı olacaktır. Bir hatırlatma yapmak gerekirse sözleşmeden dönmek bozucu yenilik doğuran bir haktır ve sözleşmeyi baştan itibaren kesin hükümsüz hale getirir.

Emin ve Kerim’in yaptığı sözleşme bakımından borçların ifa edileceği yeri tespit ediniz. Kerim, borcunu çalışanı aracılığı ile ifa edebilir mi? Emin’in bu ifa teklifini kabul etmemesinin sonucu ne olurdu?

Öncelikle yapılan sözleşme her iki tarafa da borç yükleyen bir sözleşme olduğu için bu soruya verilecek cevapları Emin ve Kerim açısından ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

Kerim’in borcu malı teslim etmek olduğundan bir cins borcudur. Bu durumda ifanın Kerim’in yerleşim yerinde yapılması gerekmektedir.

Emin’in borcu ise para borcudur. Bu durumda ifanın alacaklının yerleşim yerinde yapılması gerekmektedir.

Makinelerin Kerim tarafından teslim edilmesinde Emin’in herhangi bir menfaati olmadığından Kerim’in borcunu çalışanı aracılığıyla ifa etmesi pekâlâ mümkündür.

Kerim makineleri zamanında teslim etmesine rağmen, Emin’in kendi edimini yerine getirmemiş olması ihtimalinde meydana gelecek hukuki sonuçlar nelerdir?

Emin’in yerine getirmesi gereken edim teslim aldığı malların bedelini ödemektir. Emin’in malların parasını ödememesi durumunda gündeme gelecek olan kurum “para borcunda temerrüttür.”

Para borcunda temerrüdün sonucu gecikme faizidir. Emin’in temerrüde düştüğü an faks makinaları açısından sözleşmenin kurulduğu andır. Yani Emin’in faks makineleri açısından temerrüde düşmemesi için sözleşmenin yapıldığı tarih olan 25.09.2012 tarihinde ödemeyi yapması gerekmektedir.

Fotokopi makineleri açısından ise Emin’in temerrüde düşmesi makinaların teslim tarihinden itibaren iki gün sonradır. Olayda makinelerin teslim tarihi 01.10.2012 olarak belirtildiğinden Emin parmak hesabı ile yapılacak sayıma göre 03.10.2012 tarihinde fotokopi makinaları için temerrüde düşecektir.

Her iki durumda da Emin ihtarsız olarak temerrüde düşecek ve kanunen temerrüt faizi8 ödemek zorunda kalacaktır.

İfa tarihinde Emin, şimdilik borcunun 25.000 TL’lik kısmını ödemeyi teklif etmiştir. Kerim bu teklifi kabul etmek zorunda mı? Kabul etmesi halinde meydana gelecek hukuki durumu belirleyiniz. İfası teklif edilen 25.000 TL faiz alacağı olsa idi cevabınız değişir miydi?

Bu soruyu “kısmi ifa” kurumu çerçevesinde ele almak gerekmektedir. Para borçlarının bölünmesi durumunda niteliğine bir azalma ya da değer kaybı söz konusu olmadığından bölünebilir edimdirler. Bölünebilir edimlerin kısmen ifa etmek mümkündür. Ancak kısmi ifa mutlaka kabul edilmek zorundadır9 diye bir kural yoktur.

Somut olayda Kerim isterse bu teklifi kabul edebilecektir. Bu durumda ödenmeyen kısım için temerrüt hükümleri uygulanabilecektir. İfası teklif edilen şeyin faiz alacağı olması durumunda bunun reddi alacaklı temerrüdüne yol açacaktır.

Emin, makinelerin teslimini 05.10.2012’de talep etmiş olsaydı Kerim, makinelerin bedelleri ödenmeden teslimi yapmayacağını ileri sürebilir miydi? Hukuki sonuçlarıyla birlikte açıklayınız.

Bu soru “ödemezlik def’i”  kurumu çerçevesinde incelenmelidir. Genel olarak ödemezlik defi her iki tarafa da borç yükleyen sözleşmelerde kendi borcunu ifa etmemiş borçlunun alacağını talep etmesi durumunda diğer borçlunun borcunu ifa etmekten kaçınması durumudur.

Somut olayda makinelerin teslim tarihi 01.20.2012 olduğundan Kerim’in borcu da bu tarihte muaccel olacaktır.10 Emin’in faks makinesi için olan ödeme borcu olayda belirtildiği üzere 25.09.2012 tarihinde, fotokopi makinaları içinse yine olayda belirtildiği üzere teslim tarihinden iki gün sonra yani 03.10.2012 tarihinde muaccel olacaktır. 05.10.2012 tarihinde de Hem Kerim’in makinaları teslim borcu hem de Emin’in malın bedelini ödeme borcu muaccel olmuş durumdadır.

Bu durumda Kerim, önce makinelerin bedellerinin ödenmesini isteyerek teslimi ödemeden sonra yapabilecektir.

Bir başka senaryoya göre makinelerin teslimi 01.10.2012 tarihinde yapılsaydı, Emin’in borcu henüz muaccel olmadığından Kerim önce makinelerin satış bedelinin ödenmesini isteyemezdi. (25.09.2012 tarihinde muaccel olmuş faks makineleri borcunu elbette istemesi mümkündür.)

Para borcunun Euro olarak ödeneceği kararlaştırılmış olsaydı, Emin’in borcunu TL olarak ödeyip ödeyemeyeceğini çeşitli olasılıklara göre cevaplandırınız.

TBK m.99 gereğince konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Eğer olayda ödemenin Euro cinsinden yapılacağı kararlaştırılsaydı bu durumda ödeme günü geldiğinde ödeme Euro olarak da, o günkü güncel kur üzerinden Türk Lirasına çevrilerek de yapılabilecektir.

Ancak borçlunun temerrüde düşmesi durumunda ödemenin hangi para birimi üzerinden yapılacağı konusunda seçimlik hak, alacaklıya geçer. Bu durumda alacaklı ödemeyi Euro cinsinden talep edebilir. Yine belirtmeliyiz ki borçlunun temerrüde düşmesi durumunda alacaklı ödemeyi borcun muaccel olduğu tarihte ki kur üzerinden ya da borçlunun ödemeyi yapmak için geldiği anda ki kur üzerinden talep edebilecektir.

Ayrıca sözleşme de “aynen ödeme kaydı” olduğu durumlarda ne alacaklı ne de borçlu seçimlik haklarını kullanamayacaklar ve ifayı sözleşmede yazılı olan şekilde yapmak zorunda kalacaklardı.

Makineleri teslim etmek üzere kararlaştırılan tarihte ifa yerine giden Kerim, Emin’i yerinde bulamaz. Yapılan telefon görüşmesinde Emin, acilen halletmesi gereken bir iş için şehir dışında bulunduğunu, bu nedenle makineleri iki gün sonra teslim alabileceğini söyler. Hukuki durumu değerlendiriniz. Bu durumda Kerim’e ne yapmasını önerirdiniz?

Bu sorunun “alacaklı temerrüdü” çerçevesinde incelemesi yapılmalıdır. Emin’in acil işi yüzünden şehir dışında bulunması durumunda hukuken haklı bir sebep yoktur. Haklı sebep belirlenirken objektif esaslara göre inceleme yapılır. Objektif sebebin varlığında alacaklı temerrüde düşmez. Ancak hastalık, şehir dışı yolculuğu gibi nedenler sübjektif esas olduğundan haklı bir sebep olarak kabul edilemez ve alacaklının temerrüde düşmesine engel olmaz.

Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlunun kullanabileceği bazı haklar vardır.  “Dönme Hakkı”,11 “Tevdi Etme Hakkı” ve “Satma Hakkı”12 Bu olayda borçlu tevdi hakkını kullanabilir.

Kerim’in borcunu geç ifa edeceği 08.10.2012 tarihinden bir gün önce meydana gelen bir su baskınında makinelerin telef olması halinde, Kerim’in sorumluluğuna başvurulabilir mi?

08.10.2012 tarihinden bir gün önce Kerim temerrüde düşmüş olduğundan kanun gereği Kerim’in sorumluluğuna başvurulabilecektir.

Emin ve Kerim’in, kararlaştırılan teslim tarihinde söz konusu makineler yerine elli adet bilgisayarın ifa edileceği konusunda anlaşmaları halinde borcun sona erip ermeyeceğini tartışınız.

Burada incelenmesi gereken kurumlar “ifa yerine eda” ve “ifa uğruna eda” şeklindedir. Aralarında sadece bir sözcük farkı bulunan bu arkadaşlar uygulamada borçlu ve alacaklı adına çok farklı sonuçlar doğurmaktadır. Kısaca tanımını yapmak gerekirse ifa yerine edim, borcun tarafların önceden kararlaştırdıkları edim yerine başka bir edim ile ifa edilmesi durumudur. Bu halde borç ilişkisi tamamen sona erer. İfa uğruna edimde ise borcu kararlaştırılan edim yerine başka bir şey vermektedir ancak bu durum borç ilişkisini sona erdirmemektedir. Bu borcun sona ermesi için verilen malın bedelinin paraya çevrilip alacağın elde edilmesi ile gerçekleşir. Örneğin ifa uğruna yapılan edimde malın bedeli borçtan az ise kalan kısım için borç devam ederken, bedelin fazla olması durumda fazlalık kısım borçluya geri verilir.

Somut olayda söz konusu makineler yerine bilgisayar teklif edilmiş ve taraflar bu hususta anlaşmışlardır. Bu durumda ifa yerine edim söz konusu olur ve borç o anda sona erer.

Kerim’in borcu 2.000 TL değerindeki “1234xxxxxxx” seri numaralı bir fotokopi makinesi, Emin’in borcu ise, elinde bulunan 1.000 TL değerindeki X marka cep telefonu olsun. Fotokopi makinesinin 27.09.2012 tarihinde, Kerim’in sebep olduğu bir yangında telef olması ihtimalinde nasıl bir hukuki durum ortaya çıkar? Bu halde Kerim tazminat ödemekle yükümlü müdür?

Bu durumda sözleşme kurulduktan sonra Kerim’in kusuru nedeniyle bir ifa imkânsızlığı oluştuğundan Kerim tazminat ödemekle yükümlü olur.

Ancak sözleşme kurulmadan önce kusurlu ya da kusursuz olarak bir ifa imkânsızlığı söz konusuysa sözleşme zaten geçerli olmadığından herhangi bir tazminat borcundan bahsedilemez.

İki tarafın anlaşması üzerine Kerim, “25.09.2012 tarihli sözleşme uyarınca fotokopi ve faks makinelerinin karşılığı olarak belirlenen 65.000 TL’lik alacağımdan vazgeçiyorum” ifadesini içeren bir belgeyi imzalayarak Emin’e vermiş olsun. Bu beyanın hukuki niteliği nedir? Geçerli biçimde yapılıp yapılmadığını tespit ediniz.

 Bu soru da “ibra”13 kurumu çerçevesinde incelenmelidir. Kısaca ibranın tanımını yapmak gerekirse “alacaklının alacak hakkından vazgeçmesi sonucunda borçlunun borcundan kurtulmasıdır.” Dememiz mümkündür.

İbra aslen bir sözleşme olduğu için karşı taraf tarafından da kabul edilmesi gerekmektedir. Somut olayda Kerim’in alacak hakkından vazgeçtiğini bildiren belgeyi Emin’e vermesi ve Eminin de bir açıklama yapmamasına karşın bu belgeyi kabul etmesi zımni (örtülü) kabul anlamına geldiğinden yapılan beyan hukuken geçerlidir.

Makineleri Emin’e teslim ettikten sonra, uzun bir süre için Almanya’ya gitmek zorunda kalan Kerim, 05.10.2022 tarihinde Türkiye’ye dönmüş ve ilk iş olarak Emin hakkında icra takibi başlatmış olsun. Emin, para borcunu ödemekten kaçınabilir mi? Olası faiz taleplerinin akıbetini de değerlendiriniz.

Bu soru da zamanaşımı çerçevesinde incelenmelidir. Zamanaşımı borcun muaccel olduğu andan itibaren işlemeye başlamaktadır. Somut olaya baktığımızda faks makineleri için borç sözleşmenin akdedildiği tarih olan 25.09.2012’de muaccel olmuştur. Zamanaşımı süresi 10 yıl olduğundan 25.09.2022 tarihinde borç zamanaşımına uğrayacaktır. Fotokopi makinelerinin muacceliyet tarihi ise 03.10.2022 olduğundan bu borcun ödenmesi de zamanaşımına uğramıştır.

Bu durumda Emin zamanaşımı def’ini ileri sürerek borcunu ödemekten kaçınabilecektir.

Anapara faizlerinde ise borç muaccel olduğu andan itibaren zamanaşımı süresi 5 yıldır.

Temerrüt faizlerinde de zamanaşımı süresi borcun muaccel olduğu andan itibaren 10 yıldır.

05.2017 tarihinde Emin, işlemiş olan temerrüt faizine karşılık 10.000 TL’yi Kerim’in Almanya’daki hesabına havale etmiş olsaydı, 12. soruya vereceğiniz cevap değişir miydi?

Borçlunun borcunu ödemesi zamanaşımını kesen bir nedendir. Ödemenin ardından zamanaşımı 10 yıl olmak üzere tekrar işlemeye başlar.

OLAY II

A, apartman koridorunda bulunan su tesisatındaki bozukluğun onarılması için aile dostu B ile bir sözleşme yapar. B, çırağı C ile su tesisatını onardığı sırada C, alet çantasından çıkardığı çekici merdivenleri çıkan yan komşu D’nin koluna düşürür. Kaldırıldığı hastanede iki ay boyunca tedavi gören D, kolunda meydana gelen sinir zedelenmesi nedeniyle hiçbir zaman eski çalışma gücüne kavuşamayacağını öğrenir.

SORULAR

D, uğradığı hangi zararların tazminini kimden/kimlerden, hangi hukuki sebebe dayanarak talep edebilir?

Bu olaya baktığımızda B’nin kusursuz sorumlu olduğunu söylememiz mümkün. C, B’nin çırağı olduğu için C’nin haksız fiillerinden sorumludur. TBK m.4914 gereğince D, uğradığı zararın tazminini C’den de isteyebilir. Toparlamak gerekirse B’ye adam çalıştırdığı için, C’ye de haksız fiili sebebiyle dava açılabilir.

D’nin Tedavi, yol, ulaşım, kazanç kaybı gibi masrafları isteyebilir.

Zarar gören, dairenin içeresinde bulunan su tesisatının onarımı sırasında evde bulunan A’nın kızı olsaydı, yukarıda vereceğini cevap ne şekilde değişirdi?

Yapılan akit A ve B arasında olsa da, sözleşmenin tarafı olan B, A ve çevresindekileri koruması gerekmektedir.15 Bu durumda meydana gelecek haksız fiilde A’nın kızı da tıpkı sözleşmenin bir tarafıymış gibi hak talebinde bulunabilecek ve TBK m.116 ya da m.66’ya dayanarak zararlarının tazminini isteyebilecektir.

D’nin, kolunun ameliyatı sırasında yapılan yanlış müdahale nedeniyle ölmesi olasılığında B sorumlu tutulabilir miydi?

Bir kişinin kolunun kırılarak hastaneye kaldırılması ve akabinde cenab-ı hak tarafından iradesinin elinden alınması16 hayatın olağan akışına uygun değildir. Zaten somut olayda da ameliyatı yapan doktor tarafından hatalı müdahalede bulunulması sonucunda öldüğünden bahsedilmektedir. Bu durumda D’nin ölmesi ile B’nin haksız fiili arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından sorumlu tutulması mümkün değildir.


[1] TBK m.117: Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.

[2] Roma Borçlar Hukukundan günümüze kadar gelen bu prensip Roma Borçlar Hukukunda “Tarih İnsan Yerine Hatırlatır” (Dies İnterpellat Pro Homine) şeklinde ifade edilmekteydi.

[3] Kesin vade ve belirli vade arasında ki farka değinmek gerekirse kesin vadenin tespit edilebilmesi için “Bu tarihten sonra yapılacak ifa kabul edilecek mi?” sorusu sorulabilir. Bir başka ifadeyle vadenin geçmesinin ardından ifa anlamsız kalıyorsa kesin vade söz konusudur. Ayrıca kesin vade de hem ihtara hem de mehil verilmesine gerek yoktur.

[4] Tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olmadığı durumlarda da uygulanabilir.

[5] Menfi zararda artık sözleşmeden bir dönüş olduğundan yapılan sözleşme baştan itibaren kesin hükümsüz hale gelir.

[6] Belirli vadenin varlığı halinde borçlu ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşüyor olsa da ek süre verilmesi her halükarda gereklidir.

[7] Derhal ifadesinden anlaşılması gereken “hayatın olağan akışına uygun olarak ivedikle” şeklindedir.

[8] 2017 yılı için temerrüt faizi oranı ticari ilişkiler için (somut olayda bir ticari işlem söz konusu) sözleşmede öngörülmediği ya da sözleşmenin geçersiz olduğu hallerde uygulanacak yıllık faiz oranı %10.75, alacağın tahsili için talep edilebilecek asgari giderim tutarı 150 TL olarak belirlenmiştir.

[9] Bazı hallerde alacaklı kısmi ifayı reddedemez. A) Sözleşmeden doğan bir zorunluluk olması durumunda. B) Edimin niteliği ya da miktarı tek seferde ifaya olanak vermiyorsa. C) Kısmi ifanın reddi dürüstlük kuralına aykırıysa. D) Kanunda belirtilen özel durumlar kısmi ifayı kabul etmeye mecbur bırakıyorsa.

[10] En kaba tabirle borcun ödenebilecek duruma gelmesi demektir.

[11] Yapmama borçlarında kullanılabilir.

[12] İfaya söz konusu olan şeyin bozulmaya ya da yok olmaya elverişli olması durumunda kullanılabilir.

[13] Aslında ibra günlük hayatta çokça kullandığımız bir kelime olup sözlük anlamı “aklama, temize çıkarma” anlamına gelmektedir. Örneğin dernek genel kurulunda yönetim kurulu üyeleri ibra edilerek temize çıkartılır. Eski Borçlar Kanununda ibra ile ilgili bir düzenleme bulunmamasına karşın yeni Borçlar Kanununda bu kurum 132. Madde de düzenlenmiştir.

[14] TBK m.49: Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

[15] TBK m.116’ya göre Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.

[16] Ölmesi