Tahmini Okuma Süresi: 11 dakika

Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Dersi Final Sınavına Yönelik Uluslararası Hukuk Pratik Çalışma Cevapları

Olay I

Peru’da yaşayan ve İspanyol kültürünü çok seven, ancak İspanya’nın buradaki nüfusunun azalmasından memnun olmayan bir grup insan bir araya gelmiş ve bu konu hakkında toplantılar düzenlemeye başlamışlardır. Bu toplantılar giderek protesto yürüyüşlerine dönüşmüştür. Bir yıl boyunca özellikle başkent Lima’da bulunan sivil halkın mal varlığı bu protestolar yüzünden ağır zarar görmüştür. Peru hükümeti bu hareketleri engellemek için sivil halkın malına zarar verdiğinden şüphelendiği kişileri tutuklamış ve yargılama yapmadan hapis cezaları vermiştir. Bu kişiler Peru’nun taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine bu durumun aykırı olduğunu belirtirken, yetkililer Peru’nun bu gibi protesto durumlarında uluslararası hukuk kurallarının uygulanmayacağını dile getirmektedir. Çeşitli protesto gösterileri düzenleyen bu grup silahlı çatışma teknikleri konusunda uzman olan bir komutan öncülüğünde daha genişlemiş ve kendilerine Aydınlık Yol ismini vermiştir. Silahlı çatışma hukukuna ilişkin kuralları gözeterek iki yıl boyunca sürekli ve eşgüdümlü askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir. Aydınlık Yol’un komutanı ülkede uluslararası olmayan silahlı çatışma yaşandığını belirtirken, Peru yetkilileri ülkenin herhangi bir kısmını denetim altına alan grup olmadığını, bu nedenle böyle bir çatışmadan söz edilemeyeceğini belirtmektedir. İki yılın sonunda İspanya Peru’da yaşanan olaylarda haklı gördüğü Aydınlık Yol isimi gruba destek olmak amacıyla çatışmalara müdahil olmuştur.

1) Bu olayda belirtilen şiddet olaylarını saptayınız. Yaşanan tüm olayların kronolojik sıralamaya göre değerlendirmesini ayrı ayrı silahlı çatışmalar hukuku kurallarına göre yapınız. Tanımlarını ve buna göre uygulanacak kuralları açıklayınız.

 Bir devlet, bir devlete savaş açması durumunda bu olayın hukuken karşılığı “Uluslararası Silahlı Çatışmadır.” Bu olayda ise bir protesto gösterisi, şiddet gösterisi ya da isyan tarzı bir durum söz konusudur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta kronolojik olarak yaşanan gelişmelerdir. Elbette protesto gösterisi, iç isyan gibi olaylar adeta bir kartopu gibi büyüyerek farklı biçimlere everilecektir. Bu durumda olayları ve hukuken karşılıklarını sırası ile anlatmakta büyük yarar var. Bir başka ifadeyle başlangıçta uluslararası hukuku ilgilendirmeyen olaylar, bir süre sonra uluslararası hukukun inceleme alanına girebilir.1 Bu olay yorumlanırken yapılması gereken şey olayın neden uluslararası çatışma hukukunu ilgilendirdiğinin net bir biçimde ifade edilmesidir.

Somut olayın başlangıcında yaşanan durum, birkaç kişinin bir araya gelerek mala zarar verme suçunu işlediği yani ülke içerisinde bir kargaşa ortamı olduğu bir başka ifadeyle bir iç isyanın olmasıdır. Bu sebeplerden mütevellit olayda bir uluslararası çatışma yaşandığından bahsedilemez. Bu durumda uygulanacak hukuk Peru devletinin ulusal hukuku ve teamül hukukudur. Ayrıca belirtilmelidir ki temel anlamda uygulanacak hukuk “jus cogens” kurallarıdır.2

Somut olayda ki problem Peru yetkililerinin adil yargılama yapmadan, hürriyeti bağlayıcı ceza vermelerinden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar meydana gelen olay bir iç karışıklık olsa da insan haklarına ilişkin, uluslararası standartlara uygun davranma zarureti vardır. Adil yargılanma hakkının ihlali, Peru adına sorumluluk doğurur.

Olayın sonra ki aşamasına bakıldığına meydana gelen olayların ardından “Aydınlık Yol” isminde bir oluşum kurulduğu görülmektedir. Bu oluşum bir komuta altında silahlı bir şekilde mücadele vermektedir. Ayrıca yine olaya baktığımızda bu organizasyonun iki yıl boyunca sürekli ve eşgüdümlü bir şekilde faaliyet gösterdiğinden bahsedilmektedir. Bu duruma göre artık “uluslararası olmayan bir çatışma” nın varlığından bahsetmek gerekmektedir. Somut olayda iki farklı devletten bahsedilmediği için, olay bir devlet sınırları içerisinde gerçekleştiği için bu yorumu yapmak doğrudur.

Ayrıca 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. Maddesi silahlı çatışmanın söz konusu olduğu her durumda uygulama alanı bulacaktır.3 1977 Tarihli 2 No’lu ek protokol ise uygulama alanı bulamayacaktır. 2 No’lu ek protokolün uygulanması için gerçekleşmesi gereken dört koşul vardır. 4

Buraya kadar yaptığımız açıklamaları kabaca yorumlayalım. Başlangıçta meydana gelen olaylar silahlı çatışmalar hukukunu ilgilendirmemektedir. Sadece kendi devletinin sınırlarının içerisinde belirli bir karşılığı olan gelişmelerin yaşanmasıdır. Bu durum devletin iç işlerini ilgilendiren, kamu düzenini bozucu olaylardır. (Terör faaliyeti, isyan, ayaklanma ya da iç karışıklık şeklinde isimlendirilebilir.) Yine bir başka ifadeyle meydana gelen bu olaylarda uluslararası hukuku ilgilendireceği şekilde bir silahlı çatışma söz konusu değildir.5 Bu durumda ülkenin ulusal hukuk kuralları ve insan hakları kuralları geçerli olacaktır.

İlerleyen zamanlarda olaya İspanya’nın da dâhil olduğunu görmekteyiz. Bu durumda olay uluslararası olmayan silahlı çatışmalardan, uluslararası silahlı çatışmalara doğru everilmektedir. Uluslararası silahlı çatışmalarda uygulanması gereken hukuk kuralları 1949 tarihli 4 Cenevre Sözleşmesinin tamamı ve 1977 tarihli 1 No’lu ek protokoldür. Bu protokol sömürge yönetimine, baskıcı rejimlere ve yabancı işgaline karşı verilen mücadeleleri uluslararası silahlı çatışma boyutuna taşımaktadır.

2) Bir silahlı çatışmada uygulanacak olan insancıl hukuk kurallarının uygulanacağı kişiler olarak hukuken kabul edilen statüleri, bu statülere kabul edilmeyen kişileri eksiksiz bir şekilde anlatınız ve somut olaya uygulayınız.

 Hukuken kabul edilen statüler: Savaşan statüsü, savaşçı olmayan statüsü, hukuka aykırı savaşan statüsüdür. Bu statüler arasında en fazla sivil halk (savaşmayanlar)  korunmaktadır ve kendilerine karşı hiçbir şekilde kötü müdahale de bulunulamaz.

Ele geçirilen savaş esirlerine de işkence bulunulamaz ve savaş esirleri kampında gözetim altında tutulmaları gerekir. Savaş esnasında bu kişilere karşı ceza verme amacı güdülemez.

Savaşanlar silahlı çatışmalara doğrudan katılma hakkı olan kişilerdir. Harp esirlerine ilişkin Cenevre Sözleşmesinin 4. Maddesi savaşan statüsüne haiz olan kişileri belirtmiştir. Bu kişiler: Düzenli ordu mensupları, milis kuvvetleri, gönüllü birlikler, örgütlenmiş direniş hareketi mensupları ve kitlece ayaklanmaya katılan bireylerdir.

Yukarıda bahsedilen kişilerin uymak zorunda olduğu bazı kurallar vardır. Bu kurallar: Silahlarını açık bir şekilde taşıma, ayırıcı rozet takma, emir komuta zinciri içerisinde hareket etme şeklindedir.

Durumu tartışmalı olan grup ise gerillalardır. Gerillalar savaşan devletlerden birisine aittir ve yukarıda sayılan dört unsuru taşımak zorundadır. Durumlarının tartışmalı olmasının sebebi uluslararası savaş hukukuna her zaman riayet etmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Dini, teknik ve sağlık personeli ise her zaman ve en çok korunmaktadırlar.

Hiç korunmayan grup ise paralı askerler, özel askeri şirketler ve casuslardır.

 3) Peru’nun ve İspanya’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetkisini kabul ettiğini varsayalım. Peru silahlı kuvvetlerinde görev yapan Komutan Y, Peru Başkanı X’in emriyle Peru’da yaşayan bütün İspanyol ırkına ait bireyleri öldürmeye başlamıştır. İspanya olayı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşımış, Komutan Y burada üstünün emrini yerine getirdiği için, Başkan X ise bir devlet başkanı olduğu için yargılanmaması gerektiğini savunmuştur. Sizce işlenen suç nedir? Uluslararası Ceza Mahkemesi bu iki kişiyi yargılayabilecek midir? İddiaları ışığında değerlendiriniz.

 Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetkisine giren dört tip suç vardır. Bunlar:

  • İnsanlığa Karşı Suçlar
  • Soykırım Suçu
  • Saldırı Suçu
  • Savaş Suçları

Şeklindedir. Soykırım, ulusal, etnik ya da dinsel bir gruba ait bireylerin, sadece bu gruba ait olması nedeniyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırma kastıyla işlenilen suçtur. Somut olayı incelediğimiz de söz konusu suçun “soykırım” olduğunu görmekteyiz.

Her iki devletin de Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni tanıması sebebiyle olay İspanya tarafından mahkemeye taşınılabilecektir. Mahkeme, yargılamayı bireysel olarak yapacaktır. Ayrıca astın ya da üstün emrini yerine getirme bir hukuka uygunluk sebebi değildir ve yargılama yapılmasına engel teşkil etmeyecektir.


Olay II

Uluslararası kamuoyu Bolivya Devleti’nin kendi ülkesinde nükleer silah üretme çalışmaları yaptığından bahsetmekte, bunun uluslararası hukuk kurallarınca kabul edilemeyeceğini belirtmektedir. Bolivya ise iddiaları inkâr etmemektedir. Bu durum tehlike yaratabileceğinden ötürü istisnasız olarak bütün devletler kendi hava ve deniz ülkelerini kullanan Bolivya uçak ve gemilerinin nükleer silah taşımadığını sıkı bir şekilde kontrol edip emin olmakta ve geçiş izni vermektedir. Fransa ile Bolivya aralarında bir siyasi uyuşmazlık yaşamıştır. Bunun ardından Bolivya’nın kendisine karşı nükleer silah kullanacağından şüphelenen Fransa, Bolivya’nın nükleer silah ürettiği bölgeye hava bombardımanı şeklinde müdahale gerçekleştirmiştir. Bunun sonucunda birçok sivil can kaybı yaşanmıştır. Bolivya Fransa’nın müdahalesinin kuvvet kullanma yasağını ihlal ettiğini belirtirken, Fransa ise bunun uluslararası hukuka uygun bir davranış olduğunu belirtmektedir.

4) Sizce Fransa bu iddiasını neye dayandırmaya çalışmaktadır? Şartları nelerdir? Sizce somut olayda bu şartlar yerine gelmiş midir? Açıklayınız.

 Fransa’nın gelecek olan bir tehlikeyi gelmeden engellemek istemesi bu iddiasını “meşru müdafaa” kurumuna dayandırdığının göstergesidir. Meşru müdafaa dan yararlanmak için gerçekleşmesi gereken dört şart vardır. Bu şartlar:

  1. Gerçekleşen, pek yakın veya gerçekleşmek üzere olan saldırının varlığı,6
  2. Kuvvet kullanımının muhtemel ya da gerçekleşen saldırı ile orantılı olması,7
  3. Yapılan savunmanın cezalandırma amacı gütmemesi,8
  4. Yapılan müdafaanın ardından BM Güvenlik Konsey’ine derhal haber verilmesi9

Şeklindedir.

Somut olayda Bolivya’nın ürettiği düşünülen nükleer silahların kendilerine karşı kullanılmaması için ülkeler güvenlik tedbirleri almakta, Bolivya’ya ait uçak ve savaş gemilerini denetlemekte ve geçişe ancak bu şekilde izin vermektedir. Fransa ise bu durumu kendisine karşı çok yakın bir tehdit olarak yorumlamış ve Bolivya’nın silah üretim tesislerine karşı bir saldırıda bulunmuştur. Ortada somut olarak hiçbir sebep bulunmamaktadır ve Fransa yaşanan siyasi problemin de etkisiyle bir önsezi de bulunmuş ve buna paralel olarak kuvvet kullanmıştır. Bu durumda Fransa’nın “önleyici meşru müdafaada” bulunduğundan bahsetmemiz mümkün değildir. Fransa kuvvet kullanma yasağını ihlal etmiştir.

 5) Sizce Bolivya ile Fransa arasındaki can kayıplarına yol açan bu uyuşmazlık Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde nasıl çözümlenmelidir?

Somut olayda Fransa ve Bolivya arasında ki uyuşmazlık kuvvet kullanma yasağının ihlal edildiği ve ciddi can kayıplarının yaşandığı bir boyuta ulaştığından BM Sistemi içerisinde “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler” adını taşıyan VII. Bölüm’e göre Güvenlik Konsey’inin de olaya dâhil olmasıyla çözümlenecektir.

39. Maddeye göre BM Güvenlik Konsey’i “Barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu” saptama, “uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunma” yetki ve görevlerine haizdir.

Bu maddeye göre BM Güvenlik Konsey’i ilk olarak saldırgan devleti tespit edecektir.

Somut olayda Fransa’nın Bolivya’nın silah üretim tesislerini bombaladığı görülmektedir. “İlk saldırıyı gerçekleştiren devlet saldırgan devlettir” karinesine göre BM Güvenlik Konsey’i Fransa’yı saldırgan devlet olarak kabul edecektir.

Bu durumda BM Güvenlik Konseyi 40. Madde uyarınca geçici önlemler alabilecektir.10 Bu önlemler taraf devletlerin saflarına çekilmesi, ateşkes ilan edilmesi, işgal edilen yerlerin boşaltılması şeklinde sıralanabilir. Uygulamada bu gibi durumlarda ekonomik yaptırım (ambargo), diplomatik ilişki yasağı gibi yaptırımların uygulandığı görülmektedir.

Yukarıda bahsedilen tedbirlerin yetersiz kalması durumunda 42. Madde gereği silahlı kuvvet kullanılmasını içeren önlemlere başvurulması mümkündür. Bu maddeye göre BM Güvenlik Konsey’i uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir. Bu girişimler gösterileri, ablukayı ve Birleşmiş Milletler üyelerinin hava, deniz ya da kara kuvvetlerince yapılacak başka operasyonları içerebilir.

Uluslararası Hukuk Pratik çalışmasına ait sorular ve cavapları sizinle paylaştık. Bu içeriğin güncellenmemiş olabileceğini ve mevzuat değişiklikleri olmuş olabileceğini lütfen unutmayın. Sınavlarınızda başarılar dileriz 🙂


[1] Örneğin bir olayın başlangıcı için “isyandır” şeklinde yorum yapılıp, gelişmeler neticesinde uluslararası silahlı çatışmadır dememiz mümkün. Ayrıca genellikle bu tip sorularda “uluslararası silahlı çatışma” olduğunu kanaat getirebileceğiniz bilgiler olayın sonunda verilmektedir.

[2] Uluslararası üstün hukuk kuralları olarak tanımlanabilir. Bu kurallar toplumun genel çıkarlarını savunur ve insan haklarına aykırı olamaz.

[3] Tam olarak açıklamak gerekirse Uluslararası Silahlı Çatışmalarda Cenevre Sözleşmeleri ve 1977 Tarihli I. No’lu Ek Protokol, Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmalarda Cenevre Sözleşmeleri Ortak 3. Madde ve (Gerekli Koşullar Sağlanıyorsa) 1977 Tarihli II. No’lu Ek Protokol uygulanır.

[4] Cenevre sözleşmelerine ek II. Numaralı Protokol Madde 1-a “Ülkesinde kendi silahlı kuvvetleriyle muhalif silahlı kuvvetler veya sorumlu komuta altında olan, devamlılık arz eden ve planlı askeri operasyonlar yapmalarına ve bu Protokolü uygulamalarına imkân verecek şekilde bu Yüksek Akit tarafın ülkesinin ait bir kısım üzerinde kontrolü elinde bulunduran diğer örgütlü silahlı gruplar arasında cereyan eden durumlarda bu protokol uygulanacaktır.” Şeklinde bir açıklama yapmaktadır. Somut olayda bu protokol hükümlerini yürütecek bir komutan bulunmakta ve diğer koşullar sağlanmaktadır. Ancak Peru Devleti’nin açıklamasına göre “Ülkenin belli bir kısmının denetim altına alınması söz konusu olmadığından” bu protokol uygulama alanı bulamayacaktır.

[5] Bu açıklamayı 1949 tarihli Geneve sözleşmelerine ek olarak yapılan Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışma Kurbanlarının Korunmasına Yönelik II. No’lu Protokole göre yapıyoruz. Protokol Madde 1/B: Bu protokol ayaklanmalar, izole ve düzensiz şiddet eylemleri ve benzer nitelikteki diğer eylemler gibi iç huzursuzluk ve gerginliklerde silahlı çatışma olmadıkları gerekçesiyle geçerli olmayacaktır.

[6] Bu ifade ile kast edilen örneğin bir savaş gemisinin ülke sınırlarına izinsiz bir şekilde çok yaklaşması gösterilebilir. Bu durumda geminin ülke sınırlarını ihlal etmesi ya da ateş etmesi gerekmemektedir. Savaş gemisinin bulunduğu konum ilgili ülke için yakın tehdit yaratıyorsa olası bir saldırıyı def etmek amacıyla orantılı olarak müdahale edilmesi meşru müdafaa kapsamında değerlendirilecektir. Literatürde bu kurum “Önleyici Meşru Müdafaa” olarak isimlendirilmektedir.

BM Antlaşması 51. Maddeye göre devletler dışarıdan kendilerine yöneltilen illegal bir askeri güç kullanımına karşı kuvvet kullanma hakkına sahiptirler. Dünya da mevcut olan her türlü hukuk sisteminde hukuk normu yorumlanırken lafzi yorum esas alınır. Lafzi yorum ile kast edilen maddeyi oluşturan sözcüklerin cümle içerisinde taşıdıkları anlama göre yorumlanmasıdır. BM Antlaşması 51. Maddenin lafzına göre hiçbir şekilde “olası bir tehdidin varlığı kuvvet kullanma hakkı sağlar” şeklinde bir anlam çıkmamaktadır. Doktrin de ise bu madde “geniş” yorumlanarak muhtemel tehdit halinde meşru müdafaa da bulunabileceğinden bahsedilmektedir. Kanımızca, “Önleyici Meşru Müdafaa” (pre-emptive self-defense) kavramı bir takım siyasi sebeplerden dolayı (Ayrıca Bknz: 11 Eylül Saldırıları ve Bush Doktrini) ortaya çıkartılmış olup uluslararası teamül hukukuna dâhil edilmeye çalışılmaktadır. (Uluslararası Adalet Divanı 2005 tarihinde verdiği bir kararda meşru müdafaa halinde kuvvet kullanmayı yalnızca hükümde belirtilen mutlak şartların sınırları içerisinde kalmak kaydıyla haklı görmüştür.)

[7] “Orantılılık” ile kast edilen şey kesinlikle eşitlik anlamına gelmemektedir. Örneğin ilgili devlete yöneltilen tehdidin büyüklüğünü 50 birim olarak ifade edersek, meşru müdafaa kapsamında da 50 birimlik bir kuvvet kullanılması elzem değildir. Söz konusu tehdidi 10 birimlik kuvvet ile de def etmek mümkünse meşru müdafaa kurumundan bahsedebilmek için 10 birimlik kuvvet kullanılması gerekmektedir. Bundan daha sert olarak uygulanacak kuvvet, meşru müdafaa çerçevesinde değerlendirilmeyecektir.

[8] Bu ifade ile kast edilen müdafaanın amacının “eski hale döndürme”, “düzeni sağlama” saiki ile gerçekleştirilmesidir.

[9] BM Güvenlik Konseyi’ne yapılan bildirimin ardından olay tüm tasarruflarıyla birlikte BM Güvenlik Konsey’ine geçer.

[10] Alınacak geçici önlemler tarafların haklarını, iddialarını ya da konumlarını hiçbir biçimde zedeleyemez. Ayrıca bu geçici önlemlerin yerine getirilmemesi halinde BM Güvenlik Konseyi bunu gereğince dikkate alacaktır.